OSMANLI
KADINI
EFSANE
VE GERÇEK
Batılı oryantalistler tarafından, Osmanlı kadınları genellikle
haremin tutsaklığında yaşayan, miskin, düşük ahlaklı ve kimliklerini yitirmiş
varlıklar olarak algılanmaktadır. Ancak gerçeklerin çok farklı olduğu ve
dönemine oranla Osmanlı kadınının çok daha özgür ve rahat yaşadığı, dünyanın en
çok övülen kadını olduğu çok az bilinen bir gerçektir. Osmanlı kadını ile
ilgili bilinen ve bilinmeyen gerçekleri tüm yönleriyle ele alan Aslı Sancar’ın
Osmanlı Kadını Efsane ve Gerçek adlı kitabının “Osmanlı kadınının büyüleyici
dünyasına yepyeni ve derinlemesine bir bakış” olduğu savunulabilir. Ayrıca
yazar Osmanlı kadını teriminin geniş ve kapsamlı olduğunu, kastedilenin Osmanlı
topraklarının merkezinde yoğunlaşmış Müslüman kadınlar olduğuna dair bir not
düşmüştür.
Kitabın “Batılıların Gözüyle Osmanlı Kadını” adlı ilk
bölümünde Osmanlı kadını konusunun, Batılı okurda yüzyıllardan beri merak
uyandıran bir konu olduğuna değinilmiştir. Örtünme, haremin dışarıdan ayrı
dünyası, çok eşlilik gibi hala büyük ilgi odağı olan birçok mesele, pek çok
Avrupalıyı Osmanlı topraklarına çekmiştir. Bunlardan hem kadın hem erkek
yazarlar Osmanlı hayatıyla ilgili izlenimlerini yazmışlarsa da, İngiltere’de
Kraliçe Viktorya döneminde kadın yazarların etkisi ağırlık kazanmıştır. Bu
yazarlar Osmanlı topraklarında bulundukları süre içerisinde gözlemledikleri her
şeyi en ince ayrıntısına kadar tasvir etmişlerdir. Ancak bu seyyahların
gözlemleri ele alınırken, doğruluğunu ölçebilmek için çok dikkatli olmak gerekir
zira Osmanlılar mahremiyetlerine son derece düşkün insanlardır. Avrupalıların
yazdıklarının gerçeğe uygun olmasının önünde duran bir engel ise kendi dini ve
kültürel önyargılarıdır.
Haremin ve kadınların dünyasına dair ilk gerçekçi bilgi ve
gözlemleri Lady Montague’den öğrendiğimizi ifade eden yazar, daha sonra
yazar-seyyah Miss Pardoe’nun Osmanlı toplumsal hayatına ve kadın gerçeğine daha
gerçekçi yaklaştığını söylerek, Lady Ramsey ve Lucy Garnett ile Ermeni asıllı
M. D’Ohsson gibi seyyahların Osmanlı kadını konusu hakkındaki izlenimlerini
“bütün bu kişilerin bize aktardıkları bir araya getirildiğinde karşımıza
Osmanlı kadınının ve Osmanlı hayatının eksiksiz olmasa da gayet renkli, kendi
şahsına münhasır bir portresi çıkmaktadır” şeklinde ifade etmektedir.
Batılı seyyahların tasvirlerindeki Osmanlı kadınının
özellikleri ise “Dış Görünüş, Hal ve Tavırlarındaki İncelik, Temizlik,
Dindarlık, Misafirperverlik ve Cömertlik, Tevazu ve Namus, Tabiat Sevgisi,
Toplumsal Konum” adlı başlıklar altında incelenmektedir. Osmanlı Devleti’nde
bir süre yaşamış olan Batılı seyyahların söylemleri ile belirtilen konular
anlatılmaktadır.
“Evlerinin Hareminde Osmanlı Kadını” adı verilen ikinci bölümde,
batılıların en önemli merak konularından biri olan harem konusuna açıklık getirilmektedir.
Osmanlı’da kadınlar iddia edildiği üzere tutsak olmadıkları gibi, bazı
kişilerin inandırmak istediklerinin tersine, kafesli pencerelerin ardından
çıkmak için can atıyor da değillerdir. Bu mahremiyet hali Müslüman kadına ağır
gelmez hatta mahremiyetinin bozulması herkesten önce onu kızdırır. Harem
efsanesi yüzyıllar boyunca Batılı zihinleri ciddi biçimde etkilemiştir.
Efsaneye göre Osmanlı kadınları miskin, egzotik, itimat edilemeyecek
insanlardır. Bu efsane ilk Oryantalist ilim adamlarının eserlerinden
kaynaklanır, nitekim bunların en ünlüsü Binbir Gece Masalları’dır.
“Mendil” efsanesinin asılsızlığını anlatan Montague’nün
dışında haremin gerçekliğini yansıtmaya çalışan Pardoe, Garnett, Fanny Blunt
gibi seyyahların kaydettikleri de bu bölümde aktarılmıştır.
“Osmanlı Haremlerinde Cariyeler” adlı üçüncü bölümde,
Batı’daki kölelik ile Osmanlı’daki köleliğin çok farklı olduğu
vurgulanmaktadır. Osmanlı’da köleliğin geçici bir durum olduğu ve kimi zaman
yükselmek için bir basamak olduğu yönündeki görüş bunun en iyi örneğidir.
Ayrıca Osmanlı’daki kölelik utanılacak ya da küçümsenecek hiçbir çağrışıma
sahip değildir ki bu durumun en iyi kanıtı Osmanlı padişahlarının 14. yüzyıldan
itibaren cariyelerle evlenmeleri olarak gösterilebilir. Nitekim o dönemde
birçok genç kızın gönüllü olarak cariyeliği seçtiği bilinir. Saray Haremindeki
Cariyeler başlığı altında verilen bu bilgiler doğru bilinen yanlışların
düzeltilmesi açısından önemlidir.
Kitabın “Saray Haremindeki Osmanlı Kadınları” başlıklı
dördüncü bölümünde, saray hareminde yaşayan kadınların görev ve sorumlulukları
hakkında bilgi verilmektedir. Saray hareminde yaşayan kadınlar arasında güç ve
mevki açısından çok sıkı bir hiyerarşi mevcuttu. Padişahın annesi yani Valide
Sultan, bu hiyerarşi piramidinin en tepesinde bulunan kadındı, harem üstünde
mutlak otorite sahibiydi.
“Mahkeme Kayıtlarında Osmanlı Kadını” adı verilen beşinci
bölümde yazar, Osmanlı kadınının tam bir portresini çizmek, onları hakkıyla
tarif etmek için mahkeme kayıtlarındaki kadın imajının çok önemli olduğunu
vurgulamaktadır. Bu konuda günümüze kadar yapılan çalışmaların büyük çoğunluğu
bu kadınların kanuni haklarını bildiğini, bu haklarını mahkemeler yoluyla
koruduğunu göstermektedir. Osmanlı’da kadınların genelde başka türlü
çözemedikleri meseleleri mahkemeye taşıdıkları bilinmektedir. Osmanlı kadınları
kendileri için yerel mahkemede adalet bulamadıkları takdirde, padişahın
İstanbul’daki divanına dilekçe yazabilir, şikâyetleriyle ilgilenilmesi için istekte
bulunabilirlerdi. Kanuna duyulan bu güvenin sebeplerinden biri de “mahkemenin
kadınların koruyucusu” olmasıdır.
Kitabın son ve aynı zamanda en ilginç bölümü olarak
değerlendirebileceğimiz “Metafizik Aynada Osmanlı Kadını” adlı kısımda yazar,
“Osmanlı kadınlarını, güçlü ve ataerkil düzenin olduğu görülen bir toplumda,
yalnız kadınlara ait bir dünyayla bu kadar özdeşleşmeye yönelten acaba neydi?
Niçin erkeklere ait alanın tamamıyla dışında, etrafından ayrılmış bir ortamda
yaşamayı bu kadar gönülden kabul etmiş, hatta sevmişlerdi? Onların hayat
görüşleri neydi? Onların varoluş amaçları neydi?” sorularına cevap aramaktadır.
Bütün bu sorulara yanıt olarak, “maddi ihtiyaçlarının karşılanması, eşinin
yoldaşlığı, ailesinin desteği” ve bunların yanında daha güçlü bir etken olan “tasavvuf
öğretisi” üzerinde durulmuştur. Tasavvuf öğretisine göre erkeklerle kadınlar eş
değerde, ancak farklıdır. Bu öğretinin varlığı sayesinde Osmanlı kadınının
ulaştığı değerden bahsedilerek kitap noktalanmıştır.
Aslı Bensu
GÜNAY